Yozgat'ın yeni nesil haber sitesi Yozgat Medya Köşe Yazarı Yaşar Demir'in Gönül Pınarı köşesinde " Sin’ine Yakışsın" diye yazdı...

Türkçemizde unutulmaya yüz tutmuş güzel bir söz vardır. Yaşlılar zaman zaman kullanır; “Yaptığın iş sin’ine yakışsın” denir. “sin” kelimesi köken itibariyle Arapça asıllı bir kelimedir ve Türkçe’de “diş, yaş, mezar ve mezar taşı” anlamlarına gelmektedir. Bu dört anlamı da aslında birbiriyle uyumlu ve ifade edilmek istenilen anlama uygundur. Özellikle hayvanların, insanlarda da küçük çocukların yaşları dişleri ile belirlenebilir. Diş kelimesi yaş kelimesi ile yaş kelimesi de mezar kelimesi ile anlamca uyumludur. Kelimenin mezar veya mezar taşı anlamları da yine yaşadığın ömre ve yaşına uygunluk anlamına gelir. Deyimin dilimizdeki tam anlamı ise “ yaptığın davranışlar, söylediğin sözler, yaşına, konumuna, eğitimine, kültürüne uygun olsun” demektir.

Osmanlı’nın mezar geleneğinde ve mezar taşı işçiliğinde bir usul vardı. Ölen kişinin sosyal statüsü, mezarın baş kısmına dikilen mezar taşları ile belli edilirdi. Eyüp Mezarlığı gibi eski mezarlıkları ziyaret eden herkesin görebileceği gibi özellikle mezar taşlarının üstünde yer alan sarık şeklindeki taşların biçiminden, mezarda yatan kişinin asker mi, esnaf mı, amir mi, memur mu, âlim mi tacir mi olduğu rahatlıkla anlaşılabilirdi. Bu nedenlerden dolayı, kişinin olumlu söz ve davranışları sin’ine uygun olarak kişinin olumsuz söz ve davranışları ise sin’ine uygunsuz olarak tasvir edilmiştir. Yalnız tasvir edilmekle kalmamış, sözün bünyesine gizlenen ince bir ikaz ve eleştiri ile kişilerin söz ve davranışlarının yaşına, konumuna, temsil ettiği değerlere uygun olması gerektiği öğütlenmiştir.

Bugün çoğumuzun takvim yaşım bu sözü kullanacak, hatırlayacak kadar eski değil. Bu söz günlük hayatta çok sık duyduğumuz ya da kullandığımız bir söz de değil. Bununla birlikte son zamanlarda büsbütün olmasa da kayda değer şekilde toplumsal bir yıpranma ve büyük bir değer aşınması yaşadığımız yadsınamaz bir gerçektir. Öyle kişilerin öyle söz ve davranışlarına tanık oluyoruz ki değil bu sözün, bu sözden anlam olarak çok daha sert, çok daha derin sözlerin bile belleğimize gelmesine kendimiz bile engel olamıyoruz.

Yapması gereken kişinin bozduğu, dikmesi gereken kişinin söktüğü, ısıtması gereken kişinin soğuttuğu, uyarması gereken kişinin uyuttuğu bir zamanda yaşıyoruz. Yaşını başını almış koca koca insanların hoyrat hoyrat sözlerini, kaba kaba davranışlarını görünce şaşıp kalıyoruz. Temsil ettiği değerlerle saygı uyandırması gereken kişilerin şaklabanlık yaptıklarına tanık oluyoruz. Yaşına, konumuna, kalıbına bakmadan pek çok kişinin yaptığı soytarılığı seyrediyoruz. Cemaatine din adına dinsizlik anlatan din adamından, ayak üstü yüz yalanı birden söyleyen esnafa, öğrencilerine kendisi öğrenci iken kopya çektiğini anlatan öğretmenden kahvede otururken etrafındakilere  hırsızlığın inceliklerini öğreten polise kadar çok şey görüyoruz, çok şey duyuyoruz da gözümüze, kulağımıza inanamıyoruz. Anlatsak kimseyi inandıramıyoruz.

Hepimiz çok defa tanık olmuşuzdur. Halktan aldığı yetkiyi halka karşı kullanan seçilenler var. Halkın verdiği vergilerle maaş alan ve halka hizmet için görevlendirildiği halde halka tepeden bakan, insanları kapısında bekleten yöneticiler var. Vatandaşla birebir yüz yüze gelerek vatandaşın hizmetini görmesi gerekirken vatandaşı karmaşık karmaşık yollara yollayan memurlar var. Vicdanı kanaatini kullanarak Türk Milleti adına karar vermesi gerekirken vicdanının sesine değil, başka başka seslere kulak verenler var. Ülke içinde devlet dâhil olmak üzere en güvenilir kurum ve kişi olması gerekirken kurumundaki basit bir sırayı bile adalet cetveliyle çizemeyen galerici çıraklarına payanda olmuş eski adaletçiler var. Daha neler var, neler var. Hiç kimse konumuna, durumuna göre davranmıyor. Sin’ine yakışanı yapmıyor, yapamıyor.

Yakışıksız söz ve davranışlar için çok daha fazla örnek bulmak hatta daha dramatik olaylar anlatabilmek mümkündür. Ancak örnekleri çoğaltmak soruna çözüm olmayacağı gibi kötülüğün yayılıp çoğalmasına da sebep olabilme ihtimali vardır. Önemli olan örnekleri çoğaltmak değil, görülen hata, yanlış ve bozukluğu ortadan kaldırabilmektir. Mademki bir değer aşınması yaşıyoruz o halde hiçbir sorumluluğu kişilerin vicdanına bırakamayız. Gerekeni gerektiği zaman yapmalıyız. Bu bile yetmez. Gerekeni gerekmeden önce düşünüp gerekebileceğini hesap ederek yapıp hazırlamalıyız. Kuralları kesin ve net çizgilerle belirlemeliyiz.          

Genelde yasa çıkaranlar ve yürütme erkine sahip olanlar, özelde ise o ilin, o ilçenin yöneticileri, kanaat önderleri, söz söyleyenleri, yönlendirenleri duruma müdahale etmeli ve sorunu ortadan kaldırabilmelidir. Hiç değilse onlar sin’ine yakışanı yapmalıdır, yapabilmelidir. Vesselam…